Temerrüt kelime anlamı olarak direnme, kafa tutma anlamlarına gelmektedir. Bir borç ilişkisinde alacaklının veya borçlunun temerrüde düşmesi mümkündür. Bu yazıda ise borçlunun temerrüdünü ele alacağız.
Borçlunun temerrüdü en kısa anlatımla borçlunun borcunu ifa etmemesidir. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 117.maddesi ise borçlunun temerrüdünün koşullarını hükme bağlamıştır. Bu hüküm uyarınca borçlunun temerrüdünün koşulları,
Öneri İçerik: Sözleşmelerde Alacaklı Temerrüdü
Koşullara detaylı olarak değinecek olursak, borcun ifa edilebilir olması, borcun imkansızlığa düşmemiş olması anlamını taşır. Her ne kadar ilgili maddede bu koşula değinilmemiş olsa dahi ifa edilebilirlik, doğal olarak burada aranması gereken bir koşuldur. Borcun imkansızlığa düşmesi ise iki şekilde görülebilir. Bunlar borcun muaccel olmadan önceki ve sonraki imkansızlığıdır.
Borç muaccel olmadan önce gerçekleşen imkansızlıkta borçlunun temerrüdü ortaya çıkmaz. Borcun muaccel hale gelmesinden sonra gerçekleşen imkansızlık durumunda ise TBK m.136’nın hükümleri her somut olay için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Muacceliyetten sonrası ile ihtardan öncesi arasında vuku bulan bir imkansızlıkta temerrüt bulunmaz. Eğer bahsi geçen imkânsızlık sübjektif unsurlara dayanıyor ise temerrüt oluşur.
Borçlunun temerrüdü ortaya çıktıktan sonraki imkansızlıkta ise öğretide tartışma mevcuttur fakat yaygın görüş imkansızlığın gerçekleşmesi ile birlikte imkansızlık hükümlerinin uygulama alanı bulmasını ifade eden görüştür. Bu görüşe göre imkansızlık doğana kadar temerrüt hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Borcun muaccel olması, borcun vadesinin geldiğini ifade eder ve bu gerçekleşmeksizin temerrüdün doğması mümkün değildir; ancak muaccel borç alacaklı tarafından borçludan talep edilebilir. Muacceliyette önemli olan husus ifa zamanıdır. İfa zamanı ise TBK m.90’da hükme bağlanmıştır. Sözleşmede veya kanunda eğer ifa zamanı belirtilmemiş ise ifa zamanının başlangıcı ilişkinin kuruluş anı olarak ele alınır.
Borçlunun temerrüde düşmesinin şartlarından biri de alacaklının ifayı kabule hazır olmasıdır. Bununla birlikte kendisi temerrüde düşmemiş olmalıdır. Alacaklının temerrüde düştüğü bir senaryoda borçlunun temerrüdünden bahsetmek mümkün değildir.
TBK m.117’de sayılan şartlardan bir diğeri de alacaklıya getirilen ihtar yükümlülüğüdür. Madde uyarınca muaccel borca sahip borçlunun, alacaklının ihtar çekmesi ile temerrüde düşeceği yer almaktadır. İhtar, borçluyu borcunu ifa etmeye davet eder nitelikteki her türlü çağırı olarak ifade edilebilir. Borçlunun temerrüdü konusunda kanunda nasıl ihtarda bulunulacağına dair herhangi bir şekli şart bulunmamakla birlikte istisnalar mevcuttur. Örneğin tacirler arasında gerçekleşen ilişkilerde yapılan ihtar, noter, telgraf, taahhütlü mektup veya e-imza yollarından biriyle yapılmalıdır. Bununla birlikte ihtarın gerekli olmadığı bazı istisnai haller de mevcuttur. Bu istisnai haller ise borcun kesin bir vade ile ortaya koyulmuş olması, borçlunun haksız fiilinin olması, vadeyi belirleme yetkisinin herhangi bir tarafa (genellikle alıcı) bırakılması ve sebepsiz zenginleşme (eğer sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli değil ise) halleridir.
Temerrüde düşmede borçlunun kusuru aranmaz. Borcun kusurla veya kusur olmaksızın ifa edilmemesi, borçluyu temerrüde düşürür fakat borçlunun temerrüde düşmesindeki kusuru farklı alanlarda farklı sonuçlar doğuracaktır. Yazının ilerleyen kısmında buna tekrar değineceğiz.
Öneri İçerik: Sözleşmenin İçeriğini İstediğimiz Gibi Belirliyor Muyuz? Sözleşmede Özgürlük İlkesi
Borçlunun temerrüdünün koşularını ele aldıktan sonra sonuçlarına bakmak gerekmektedir. Sonuçları bakımından öğretide birçok farklı sınıflandırma uygulanıyor olsa da konuyu üç ana başlıkta değerlendirmek isabetli olacaktır.
Borç zamanında ödenmediği için alacaklı zarar görmüş olabilir. Alacaklı, borç ödenmediği için borçludan uğramış olduğu zararların tazminini isteyebilir. Bilindiği üzere tazminat, oluşturulan zararın giderilmesidir. Burada da dikkat edilmesi gereken nokta zararın oluşumunda borçlunun kusurluluk halidir. Kural olarak temerrüde düşmede kusur aranmaz fakat temerrüde düşen kişinin kusurlu mu kusursuz olarak mı temerrüde düştüğü konusu zararın tazmini konusunda önem kazanır çünkü kusursuz meydana gelen bir zararın giderilmesi borçludan talep edilemez. Sadece kusurlu temerrüde düşen borçlu tarafından bu tazminatın ödenmesi gereklidir.
Borç zamanında ödenmediği için alacaklı zarar görmüş olabilir. Alacaklı, borç ödenmediği için borçludan uğramış olduğu zararların tazminini isteyebilir. Bilindiği üzere tazminat, oluşturulan zararın giderilmesidir. Burada da dikkat edilmesi gereken nokta zararın oluşumunda borçlunun kusurluluk halidir. Kural olarak temerrüde düşmede kusur aranmaz fakat temerrüde düşen kişinin kusurlu mu kusursuz olarak mı temerrüde düştüğü konusu zararın tazmini konusunda önem kazanır çünkü kusursuz meydana gelen bir zararın giderilmesi borçludan talep edilemez. Sadece kusurlu temerrüde düşen borçlu tarafından bu tazminatın ödenmesi gereklidir.
Doğal bir sonuçtur yani sözleşmede temerrüt faizi istenebilir hükmü yoksa da istenebilir. Temerrüt faizinde kusur aranmaz. Oranı en fazla kanuni faiz oranını yüzde yüzü olarak uygulanabilir. Borç zamanında ödenmediği için alacaklı ekstra zarara da uğramış olabilir. Burada munzam zarar kavramı ortaya çıkmış olur.
Munzam zarar, zararın temerrüt faizi ile karşılanamayan kısmıdır. Örneğin 15 bin ₺ toplam zararı mevcut olan bir alacaklının alacağı temerrüt faizi 5 bin ₺ ise burada munzam zarar 10 bin ₺ olur. Yani munzam zarar, temerrüt faizinin toplam zarardan çıkartılması ile elde edilen zarardır. Munzam zararın talep dilebilmesi için temerrüde düşmenin kusurlu olması gerekir, kusursuz şekilde temerrüde düşülmüş olan borçludan munzam zarar talep edilemez.
TBK m.125 uyarınca hangi tarafın temerrüde düştüğü fark etmeksizin alacaklı lehine birtakım seçimlik hakları doğması hükme bağlanmıştır. Yine aynı madde uyarınca bu hakların kullanılmasının geçerliği şekil şartına tabi olmadığı gibi hukuki nitelik olarak tek taraflı ve yenilik doğuran haktır. Seçim hakkını kullanan alacaklı iradesini açık şekilde beyan etmelidir.
Alacaklının Seçimlik Hakları;
Aynen ifadan vazgeçip olumlu zararların tazminini talep hakkı ve sözleşmeden dönme ve olumsuz zararların tazminini talep hakkı için borçluya süre tanınmalıdır. Bu bir emredici kural değildir yani aksi kararlaştırılabilir konumdadır. Burada karşımıza iki farklı zarar türü çıkar, müspet zarar ve menfi zarar.
Müspet (olumlu) zarar, sözleşmenin getirdiği yükümlülüklerin hiç veya gereğince ifa edilmemesinden doğan zarardır. Menfi zarar ise yerine getirileceği düşünülen sözleşmenin hükümsüz hale gelmesi veyahut ifa edilememesi halinde ortaya çıkan güvensizlik sebebiyle uğranılan zarardır.
Alacaklının seçimlik hakkı olarak aynen ifadan vazgeçip olumlu zararların tazminini talep hakkı kapsamındaki zararlar müspet zararlar, seçim hakkı olarak sözleşmeden dönme ve olumsuz zararların tazminini talep hakkı kapsamındaki zararlar menfi zarar olarak değerlendirilir.
Daha fazlasına ulaşmak ve yeni nesil sözleşme dünyasına dair içerikleri okumak için onedocs ziyaret edin. Ürünlere daha yakından bakmak için şimdi demo talep edin! Sözleşme yönetimi sistemlerini bizimle keşfedin.